Tuba

Postmodern Roman Kitapları: Tuba | Yaşamöyküsel Bir Karalama – Emre Karadağ

Postmodern roman kitapları: Tuba | Yaşamöyküsel Bir Karalama
Postmodern roman kitapları: Tuba | Yaşamöyküsel Bir Karalama

“Bir defter ki ya da kitap, içinde her şey var!” diye başlamıyor, kitap. Kitap demişsek, onun bir adı var tabii: Tuba. Peki nasıl başlıyor, Tuba? Aslında bunun pek de bir önemi yok, etkili giriş cümleleriyle başlayarak okuyucusunu sarsan romanları bir kenara bırakırsak. Postmodern roman kitapları deyince, elbette şöyle bir durmak, yutkunmak, duruma göre de kaçmak gerekebilir!

Şaka bir yana, neresinden başlasak kitaba, nasıl devam etsek, doğrusu kararsızız çünkü öyle çok şey var ki bu 145 sayfalık uzun öykü/kısa roman çalışmasında, bir şeylerin hep eksik kalacağını sanıyoruz.

Neden biz dili kullanıyorsam! Neyse, devam edelim.

Öncelikle, bilmeyenler ya da az bilenler ya da çok iyi bilseler de bu makalemizi okuyanlar için bir “postmodern anlatı nedir” arası verelim. Daha ayrıntılı bilgi için, buradan yönlenebilirsiniz ilgili yazımıza.

Uzatmayalım!

Postmodern roman anlayışı

Postmodern roman kavramları çoktur, belki bir ölçüde karışıktır, anlaşılmazdır; aslında amacı da (aramızda kalsın ama) anlaşılmazlığı yakalamak olabilir.

Diğer yandan, post-modern kavramını kısaca açıklamak istersek; basitçe, “modern sonrası, modern ötesi” diyebiliriz. Yani, modern edebiyatın ve elbette klasik edebiyatın da sonrasındaki edebi anlayışı vurgulamaya çalışıyoruz postmodern edebiyat kavramı ile.

Bu ara bilgiden sonra, aslında istiyorum ki kitabımıza, yani Tuba’ya devam edelim bir an önce. Tuba, postmodern anlayışın da ötesinde, aslında diyebiliriz ki “meta-postmodern” bir roman örneğidir.

Yok canım, o kadar mı!

Evet, o kadar!

Bir kısa roman/uzun öykü olmakla yetinmez (bu anlamda, postmodern hikâye örnekleri arasında da gösterebiliriz), Tuba; ötesine geçme çabasındadır. Bu çabası, Sümer mitolojisine, semavi dinlere, mitolojik kahraman Sisifos’a açık ya da gizli göndermeleriyle sezilir kitapta.

Bu çabası, sistematik, matematiksel dengeler üzerine yapılandırılan kurguyla sezilir kitapta, ki böyle sistematik bir yapı (daha derinliğine olmakla birlikte) “6 | Dağılmış bir ailenin ‘saçma’ öyküsü kitabında da vardır. 6’ya dair ayrıntılı bilgiyi de buradan okuyabilirsiniz.

Bu çabası, farklı anlatım teknikleriyle oluşturulan epizottan (öykü içi öykü diyelim) sezilir kitapta.

Bu çabası, lanetlenmiş Sisifos’un kısır döngüsünün (hani bir kayayı dağın zirvesine çıkarıp, kayanın fizik yasaları gereği elbette tekrar yuvarlanmasıyla her şeyin başa dönmesi) yalnızca tematik değil, teknik olarak da işlenmesindendir.

Nasıl işlenmiştir bu kısır döngüsel yapı, kısaca açıklayalım: Kitabın öyküsü, sona doğru birkaç dizeyle özetlenerek tekrarlanır, bu kısa dizeler kendi içinde de ileri geri sararak (önce dağın tepesine, sonra başladığı yere yuvarlanan kaya gibi) tekrarlanır; dahası, genel öykü ve bu tekrar dizeleri, son bölümdeki mesellerde de bir tekrar motifi oluşturur. Anlayacağınız, kitap, yani Tuba; öykü, dizeler, meseller derken, Sisifos’un kayayı dağın zirvesine çıkarmaya, yeniden, yeniden çıkarmaya yazgılı olması gibi, kendi içinde bir kısır döngüye tutulmuş gibidir ama bunaltır mı sizi bu kısır döngü, bunaltmaz; o kadar ki bu yapısal, teknik döngünün farkına varmazsınız bile, şu an sizlere açıklanmış olmasaydı şayet!

Sisifos’ta o kadar kaldık ki çıkamıyoruz! Devam edelim, en azından deneyelim.

Postmodern roman kitapları – Tuba | Yaşamöyküsel Bir Karalama

Postmodern roman özellikleri aslında çok çeşitlidir, birkaç maddeyle özetlemek mümkün değildir. Dahası, sürekli gelişen, bir tür canlı yapı olarak da düşünebiliriz postmodernist edebiyatı. Öyle ki sürekli yenilenir, yenilenmelidir, geliştirmelidir kendini.

Bu anlamda, Tuba’da anlatım açısından da bir farklılık görüyoruz. Aslında birden fazla farklılıkla da diyebiliriz ama özellikle birine değineceğiz: Kitapta anlatıyı ele geçirmeye çalışan bir kahramanla karşılaşıyoruz. Bu kahraman birkaç yerde, “sıkıld… sıkıldı…” gibi yarım kelimelerle araya girmeye çalışsa da bir türlü başaramaz.

Nihayet fırsat bulduğunda, artık öykünün en azından belli bir bölümünü yönlendirmeyi hedefliyordur. Sıkılmıştır bu anlatıcı öykümüzden, bunu da saklamaz zaten. Peki esasen kimdir bu bilmediğimiz, davetsiz anlatıcı? Kendine bazen yazar/okuyucu, bazen okuyucu/yazar diyerek yazarlığı benimsediğini, istediğini hissettirir. Kitabın o ana kadarki alışageldiğimiz anlatıcısı ya da anlatıcılarından biri de onu okuyucu/anlatıcı diye tanımlamayı uygun görür.

Bu anlatıcı açıkça ele geçirmeye çalışır anlatıyı, bir tür isyandır yani bu! “Biz okuyucular olarak sıkıldık, aşk lazım bize, heyecan lazım!” gibi dayatmaları vardır ve kontrolü ele alır. Almışken ısınır da yazmaya gitgide, kitaptaki diğer anlatıcılarda görmediğimiz betimlemeler, akış, hatta yapısal ve yazımsal düzenlemeler (noktalama işaretlerine, doğru kelime kullanımına nasıl dikkat ettiğini bir görmelisiniz!); âdeta yazarlık dersi verir!

Bu arada, anlatıcımızın yarattığı kahramanlar (biri Tuba) da anlatıya dâhil olarak hem yazar/okuyucu hem de birbirleriyle (doğrudan ya da dolaylı) iletişimdedirler. Söz konusu üçlü eklem de düşünüldüğünde, anlatım diliyle (kendilerine has anlatım dilleri vardır) değerlendirildiğinde, evet, bir benzeri çalışma olmadığını söyleyebiliriz.

Neyse, bu davetsiz anlatıcıdan kurtulduk derken, bir yerde yine çıkacaktır karşımıza, hem de ne çıkma!

Bu arada, “anlatıcılar” dediğimizi, yani çoğul kullandığımızı fark etmişsinizdir mutlaka. Kitapta kaç anlatıcı var, bunlar neyi, nasıl anlatır, kafanız biraz karışabilir. İkiden fazla oldukları kesin anlatıcılarımızın ama şöyle bir sınav da yapılıyor bize:

TUBA

İş bu noktaya gelmişken, sormamak olmaz: Bu kitabın anlatıcısı kim?

a) Ben

b) Yazar

c) Bir üçüncü kişi

d) Doğaüstü bir başka kişi

e) Hepsi

f) Hiçbiri

g) Ne önemi var ki

Sizce?

Çıldırmamak gerçekten elde değil!

Postmodern yazarlar Türk olunca, doğal, anlaşılabilir bir önyargı var ve bu nasıl kitap, dahası var mı, demediğinizi umuyorum! Diyenleri de karşılıksız bırakmayalım: evet, var! Bunu da bir sonraki başlıkta anlatmaya çalışalım.

Dünya edebiyatında en iyi postmodern romanlar

Dünya edebiyatına baktığımızda, Ulysses, Kayıp Zamanın İzinde, Ses ve Öfke, Görünmez Kentler gibi pek çok ve değerli eseri modernist ve postmodern roman örnekleri arasında gösterebiliriz.

Diğer yandan, Tuba, en iyi postmodern romanlar/öyküler arasında var mıdır, yok mudur, ayrı mesele ama en farklı olanları değil, kesinlikle en farklı olanı diyebiliriz.

Bir önceki başlıkta kalan açıklamalarımıza devam edelim.

İyi, mitoloji var, dini göndermeler, farklı anlatım denemeleri falan, güzel. Bir şey daha var, o da bir Dostoyevski uzmanı olan önemli, ünlü edebiyat kuramcısı Mihail Bahtin’in romanın bir karnaval türü olduğu tezini haksız çıkarmamak için (sırf bu sebeple!), tretmandan sinopsise, şarkıya, şiire, günceden denemeye, tam on ayrı türün Tuba’da işlenebilmesidir.

Eh, roman bir edebi karnavalsa, hakkını vermemek olmazdı!

Türk postmodern romanlar ve postmodern roman temsilcileri

Postmodern roman yazarları Türk edebiyatı için de ilgi odağıdır; genellikle edebiyat okuyan ve bu konuda içerik oluşturması gereken öğrencilerin elbette!

Bu başlığı açmışken, postmodern roman kitapları ve temsilcileri kimdir, kim değildir, işlemeye başlamışken, Tuba’nın en iyi, farklı, özel (hadi güzel de olsun) postmodern uzun öykü/kısa roman çalışması olarak birkaç özelliğini daha maddeler hâlinde sıralarsak;

Önemli, önemsiz her şeyi yaşamının odağı olduğunu düşündüğü olaya bağlama laytmotifinden (postmodern romanın önemli, sık kullanılan tekniklerindendir),

ha, yazarın okuyucusuna derkenar tutturma şeklindeki yönlendirmesinden,

ah, Kral Süleyman’ın mesellerinden hiç bahsetmeyelim,

bir de “sosyal medyadaki sağlı sollu yazışma” formatından,

anlatıcının (artık hangi anlatıcıysa bu) musahhih, mürettip, mücellit ve daha bilmem ne olma çabalarından,

yazarın (artık anlıyoruz ki Emre Karadağ’dır bu -en azından bir anlatıcı-, nereden anlıyoruz, akrostişindeki ilk harflerden) sayfadaki uygun bulduğu (güya) dizgisel boşluğa akrostiş yazmasından,

bu arada, Postmodern roman metinlerarasılık kavramını da önemser ve kullanır, bu bağlamdaki pek çok göndermeden (kimi 6 ve Leylâ’ya Mektuplar’a, kimi beşerî ve semavi dinlere),

belli yaşanmışlıkların (serim noktaları olarak da görebiliriz bunları), şiir ya da nesir şeklinde, türüne göre trajik, didaktik, lirik teknikle yazılmasından,

kitaptaki ana kahramanın (Tuba), diğer bir kahramanla (Tubamsı diyelim buna da) dönüşmesinden (birkaç yerde sezdirilir bu benzeşme/bütünleşme)

bahsetmiş miydik, bahsetmeli miydik, makalemizin bu kısmına ulaşabilen var mıdır, emin değiliz.

Kaç madde oldu özellik sıralamasında, dokuz. (9 da 6’nın tersi olduğu içindir ki önemsiyoruz, 6’yı kitabımın adı olduğundan önemsediğimiz gibi!)

Aslında, şu okuduğunuz (ya da okuyamadığınız) makaleden de kitaba, Tuba’ya dair küçük de olsa çıkarımda bulunabileceğinizi sanıyorum. Nasıl bir çıkarım olur bu? Makale, ya da kitabın açımlanması, incelenmesi diyelim, bu kadar karışıksa kitap nasıldır kim bilir, böyle bir çıkarım işte!

Bitirirken…

Ama bir son not: Tretman deyip geçmemeliyiz; küçük bir sır olsun, öykünün, ana temanın bel kemiği, özü, ruhu olabilir bu tretman; bir adamla gölgesinin kapışması! Ne hoş, değil mi, gizemli!

Evet, bitirelim. Sanıyorum ki ben yazmaktan, sizler de okumaktan yorulduk.

Ama aslında çok önemli bir konuya daha dikkat çekmek durumundayız: Kitabın arkasındaki açıklamada da okuyabileceğiniz üzere, yedi ana başlıktan oluşan bu kitap, evrenin altı günde yaratılıp yedinci günde dinlenildiği inancını da taklit ediyor, biliyor musunuz? Bir tür “mimesis” de diyebiliriz aslında buna. Dahası, “yaratılış”, “kovulma”, “afet”, “Habil ve Kabil” gibi başlıklarla oluşturulan bu bölümlerde tahmin edebileceğiniz dini ve mitolojik öykülere açık ya da gizli göndermeler var.

Artık gerçekten bitirelim çünkü bitimsiz bir kitabın bitimsiz makalesi gibi hissetmeye başladım; Sisifos’un sonsuza değin kaya yuvarlamak zorunda olması gibi bir dağın zirvesine.

“Leylâ”yı bu kadar anmışken, bir de Leylâ’ya Mektuplar incelemesinin linkini bırakalım buraya, ilgilileri okumak isteyebilirler.

Bu kitap bir postmodern roman açımlanması mı, Tuba açımlanması mı, karar sizin; modern dünyanın postmodern roman kitapları biraz böyle ayrıksıdır da Tuba’yı nasıl tanımlamalı, kararsızım. Son söz: “Bir defter ki ya da kitap, içinde her şey var!”

Emre KARADAG

Yorum Yap

Yorum göndermek için buraya tıklayın