“Parodi” adlı bu kısa roman, klasik anlatı kurallarını kasıtlı olarak çiğneyen, tiyatro-metni gibi okunan ama roman olarak sunulan; Shakespeare’in gölgesinde ama onunla kafa bulan, tuhaf bir metin. Emre Karadağ’ın kaleminden çıkan bu çalışma, hem biçimsel hem içeriksel olarak parodi kavramını en uçlara taşıyor.
Peki, bu kitap neyin parodisi?
🎭 Bir Tiyatro Oyunu Gibi Okunan Roman
“Parodi”, bölümlere değil “sahnelere” ayrılmış. Karakter isimleri yerine çoğu zaman “Refakatçi” ve “Ziyaretçi” gibi rollerle karşılaşıyoruz. Bu, okuyucuyu hem bir tiyatro seyircisi hem de bir roman okuru olarak çift rol üstlenmeye zorluyor.
Shakespeare dahil olmak üzere, pek çok yazar ve şaire ait dizeler, yer yer diyalogların arasına sızıyor. Ancak bu bir saygı duruşundan ziyade, zaman zaman hafif alaycı bir yeniden kurma çabası olarak beliriyor. İşte bu yönüyle, “Shakespeare’e, Shakesperavari yapıya karşı bir distopya” ifadesi, tam anlamıyla yerli yerine oturuyor.
🌀 Refakatçi mi? Ziyaretçi mi? Kim Kimdir?
Metinde karakterlerin kim olduğu belirsizleştirilmiş durumda. Zaman ve mekân kavramları flu, karakterlerin kişisel geçmişleri yok — çünkü “kişilik” diye bir şey de yok. “Refakatçi” bir anlatıcı mı, yoksa bir akıl hastanesindeki görevli mi? “Ziyaretçi” gerçekten var mı, yoksa anlatıcının hayal gücünün bir yansıması mı?
Bu anlatım tercihleriyle Karadağ, klasik karakter inşasını reddediyor. Burada okura düşen, her “sahne”de yeniden konum almak, parçaları kendi zihninde birleştirmek.
🧠 Parodi’nin Parodisi Olarak ‘Parodi’
Emre Karadağ’ın bu kurgu-dışı kısa romanı, sadece içeriğiyle değil, yazım ve sunum biçimiyle de parodi yapıyor. Kapakta “Parodi” yazıyor ama bu bir parodiye benzemiyor gibi — ya da fazla mı benziyor?
İşte burada, postmodern bir tuzakla karşı karşıyayız. Yazar, hem parodiyi yapıyor, hem parodiyi yapıyormuş gibi yapıyor. Bu çifte ironi, hem yapının teknik kusurlarında (bilinçli tekrarlar, açık kalan cümleler, sahne geçişlerindeki kopukluklar) hem de içerikteki boşluklarda kendini gösteriyor.
🏙️ Distopya mı, Tiyatro Sahnesi mi, Boşluk mu?
“Parodi”, bir distopyayı andıran bir boşlukta geçiyor. Mekân yok, zaman belirsiz, olaylar zinciri kopuk. Ancak her şey teatral bir biçimde işlenmiş. Replikler neredeyse sahneye hazır. Ama bu sahnede oynayan kimse yok. Ya da okuyucu bizzat kendisi o sahneye çıkıyor.
Belki de bu kitap bir kurgu-dışı/ötesi roman değil — sadece bir prova metni. Belki de bu prova, yazarın zihninde kalan bir oyunun provası.
🖋️ Sonuç: “Parodi”, Kurmacanın Kendisine Yazılmış Bir Eleştiri Mektubu
“Parodi”, alışılagelmiş roman formunun, karakter inşasının, anlatı sürekliliğinin ve olay örgüsünün parodisini yapıyor. Ve bunu yaparken ciddi bir soruyu ortaya atıyor: “Neden yazıyoruz? Neyin içindeyiz? Ve okuduğumuz şey, gerçekten okuduğumuz şey mi?”
Bu yönüyle “Parodi”, sadece Shakespearevari yapıyla ile değil, okurla, yazarla, anlatıyla — kısaca tüm edebi gelenekle dalgasını geçiyor.
Bu sıra dışı, kurgu dışı kitaba dair daha ayrıntılı incelememizi buradan okuyabilirsiniz?
Yorum Yap